2005 yılında temelleri atılan
Monokl Kültür Hareketi, dergi ile başladığı başka fikirler ve yaşamlar
arayışını, yaptığı uluslararası filozof özel sayıları ve bu sayıların
uluslararası konferanslarıyla dokunulmamış ve keşfedilmemiş ufuklara doğru yaydı.
Başkalığı, söylenmemişi, unutulmuşu, keşfedilmeyi bekleyeni, yaşamın
farklılıklarını açığa çıkarmayı hedefleyen bu yayılma, iki yıl önce kurulan
Monokl Yayınları ile önemli bir eşiğe ulaştı. Yayınevi, derginin ve
konferansların uzantısında bir yayın programı izleyerek filozofların temel
yapıtlarını Türkçeye kazandırıyor. Böylece fikirsel inşanın farklı
perspektiflerinin birlikte-deneyimi
ve birlikte-okunması ile yeniden
oluşturulabilecek felsefi bir dünyanın izlerini araştırıyor: Yepyeni bir
uygarlığın olanağının izlerini. Yeni bir fikir coğrafyasının temellerini atmak
adına.
Bir fikir coğrafyası: Düşünsel ve
çoğul bir gövde ile, her türden şiddetin, tüm gündelik çatışmaların ötesinde
bir yerlerde felsefenin evrensel jestini, tutup
almayı ve yaşama geri vermeyi düşünmek demek. Bu düşünme arzu ile, yaşamın
içindeki bir dışarıda devinmek demek. Türkçede felsefe yapmada, Türkçeden yeni yaşamlar
yapmada, Türkiye’de felsefenin kendisini yaşamsal bir etkinliğe dönüştürme tutkusunda devinmek. Düşüncenin yeni
biçimlerini, yaşamın yeni içeriklerini tutma, onlara tutulma olarak yaşayarak:
kendimizi bu tutkuda tutarak var olmak. Dostluk ve ortaklık içinde var olmak.
Ancak bu şekildeki bir var olma tutkusuyla, duygulanımları, zihinsel ve tinsel
malzemeleri, bedensel deneyimleri farklı bir ülke olan Türkiye’nin kendi
dilinde felsefe yapışına, felsefenin evrenselliğine açılışına tanık
olabileceğiz. Monokl’u ölü bir felsefi ortam karşısında bu zamana kadar (ayakta)
tutan tutku da bundan başka bir şey değildi ve olamazdı da.
Bakırköy Belediyesi’nin
öncülüğündeki “Demokrasiler Çağında Uygarlık” konferansı, filozoflarla yüz yüze
gelmenin, onlarla birlikte-deneyimlemenin ve birlikte-okumanın ötesine geçerek birlikte-yaşamaya adanmıştır: Pek
değerli dostumuz, esin kaynağımız Jean-Luc Nancy’nin betimlediği şekliyle, filozofların
canlı mevcudiyetleriyle yaydıkları hakikatin kokusuna, o tanımlanamaz kokuya…
O kokuyu en sonuna kadar
izlediğimizde elimizde o çıplak gerçek, çıplak hayal kalıyor: Tüm insan
uygarlığının birlikte-yaşaması, yaşayabilmesi…
No comments:
Post a Comment