DİNSEL OLGU, LAİKLİK,
KÜRESELLEŞME
9 aralık 2010’da
İstanbul Fransız Kültür Merkezi’ndeki Açık Oturum’daki Sunum
+ Küreselleşme, çağdaş tarihin büyük ölçüde
içinde olduğumuz yeni bir dönemini belirtir. Küreselleşme, kapitalizmin
bütüncül yayılma yöneliminin, onu durduran, yavaşlatan, sınırlayan siyasi
engellerin kalkması sonucu, bütün yeryüzünü kapsamaya ulaşmasıdır.
Küreselleşme, dünyadaki zenginlik kaynaklarının (enerji hammadesi gibi) ve
pazarın sahiplenilmesi için siyasi-ekonomik güç odaklarının çarpıştığı,
rekâbete girdiği bir savaşım alanıdır. Bu alanda lider, bugün A.B.D.’dir. O,
hegemonyası adına emperyalist savaşlara, tasarımlara girmeyi doğal hakkı kabul
etmektedir.
+ Küreselleşme dönemini tanımlamak için,
teknolojik gelişmeye bağlı olarak iletişim araçlarının eriştiği boyutu hesaba
katmak gerekir. Bu alanın olumsuzlukları, olanakları vardır. Genel olarak, bu
alana kapitalist Pazar egemendir. Ulusal/uluslararası holdingleşmeler,
medyaları egemenlikleri altına almakta, girdikleri siyasi bağlarla da onları
egemen siyasi görüşlerin etkisine açmaktadırlar.
+ Demokrasi ve liberalizm, küreselleşme
döneminin siyasi ve ekonomik iki parolası gibi görünmektedir. Bunlar öncelikle
hegemonik güç A.B.D.’nin ve onun büyük ölçüde küresel düzlemdeki siyasi
müttefiği A.B.’nin öne çıkardığı parolalardır. Bu parolalara “insan hakları”
parolası da eklenebilir.
+ Çeşitli siyasi, ekonomik, kültürel
süreçler sonucu, İslam dünyada yeni bir siyasi güç odağı olarak belirmiştir. Afganistan’daki
Sovyet işgali zamanlarında A.B.D.’nin belli İslami gruplara ve yönetimlere
verdiği destek, Petrol zengini Arap ülkelerinin katkıları, İran İslam devrimi,
Filistin sorununa bağlı İslami hareketler siyasi İslam’ı, çoğu zaman terör ile
özdeşleştirerek, dünyanın önemli bir sorunu durumuna getirmiştir.
+ Siyasi İslam’ın Türkiye’deki
belirlenimini, kemalist cumhuriyet rejiminin din’i ve müminleri dışladığı
iddiasıyla hareket eden birbirinin devamındaki siyasi partiler oluşturmaktadır.
Bu tematik, günümüzün iktidar partisinde, küresel kapitalizmin ve onun
ideolojik parolalarının onayıyla birlikte karşımıza çıkmaktadır. Bu anlamda,
daha “esnek” bir laiklik tanımı ortaya konulmak istenmektedir (aynı zamanda,
daha “esnek” bir üniter yapı anlayışı vs.). Siyasi iktidarın hedefi,
“yumuşakça”, türbanı okullara ve kamuya sokma, içki satışını ve kullanımını
kısıtlama, toplumsal ve kültürel yaşamda dinî boyutu daha çok öne çıkarma gibi
görünmektedir. Bu “yumuşak” devinimin gerçekleşmesi için, ordunun olası müdahalelerini
nötralize etme yönündeki ilke itibarıyla demokratik adımlarla birlikte, yine bu
süreci durduracak ya da engelleyecek yargı müdahalelerini olanaksız kılmak
amacıyla anayasal değişiklikler yapılmaya başlanmıştır. Ayrıca, çoğunluk
olmaktan doğan bir totaliter tutum yönelimi göze çarpmaktadır (telefon
dinlemeleri, tehditler, gözaltılar, bitmeyen aydın yargılamaları...).
+ Türkiye’de dinsel olgu, laiklik ve
küreselleşme tartışmasının somut zemini budur.
Ahmet Soysal
No comments:
Post a Comment